Hoşgeldin Ey Yabancı !

BU BLOG ÖNCELİKLE, YOLDAN ÇIKMAYA MEYİLLİ AMA BU CESARETİ BULAMAYANLARI YÜREKLENDİRMEK VE DÜRTMEK İÇİN YAPILMIŞTIR !

2 Ocak 2011 Pazar

İGUAZU: YILANIN AŞKI

Yağmurlu bir Brezilya akşamında çıktık yola Sao Paulo’dan. Zaten açıkçası pek ısınamamıştık bu kalabalık ve nemli sanayi kentine, ama daha çok yıllar yılı hayalini kurdugum Iguazu şelalerini bir an once görmekti beni bu derece sabırsızlandıran.

Talat, Niko ve ben, 40’li yıllarının henüz başlarındaki bu 3 genç adam (evet genç) baştan sona Güney Amerika’yı keşfetmek üzere yollara koyuluyoruz. Ve ilk durağımız, daha önce fotoğraflarını görüp, “burayı görmeden ölmemeliyim” dedigim İguazu Şelaleri. Sao Paulo’dan yola çıkan otobusümüz, yaklaşık 15 saatlik bir yolculuktan sonra bizi bu dünyanın en görkemli doğa şahaserlerinden birine, İguazu Şelalerine ulaştıracak.

Arjantinlilerin İspanyolca “İguazu”, Brezilyalıların Portekizce “Iguaçu” dedikleri şelaleler dizisi; Rio Parana nehri üzerinde yer aliyor.
Rio Parana, Güney Amerika’daki Amazondan sonra ikinci büyük nehir. Uzunluğu 4100 km’yi aşıyor. Brezilya, Paraguay ve Uruguay’ı geçip; Arjantin’in başkenti Bounes Aires’te “Rio de la Plata” deltasını oluşturarak, Atlantik okyanusu ile kucaklaşiyor.

İguazu, Irai ve Atuba adlarindaki iki farklı nehrin Curitiba şehri yakınlarında birleşmesinden oluşuyor. Rio Parana nehrine dökülmeden önceki son 133 kilometresinde Arjantin ile Brezilya arasındaki sınıri belirliyor. Parana Nehri'ne döküldüğü yerin yakınlarında, Brezilya tarafında Foz do Iguaçu, Arjantin tarafında ise Puerto Iguazu şehirleri bulunuyor. İki şehir de nehri geçen bir köprü ile birbirlerine bağlı.

Toplam genişliği 2,7 km olan Igaçu Şelaleleri'nde, ortalama 1.700 m³/s, uzun yağışlardan sonra ise 7.000 m³/s su, 80 metreden dökülüyor. Bu şelalenin en büyük özelliği neredeyse beş duyu organına da hitap etmesi. Yaklaştığında ürkütücü bir gümbürtüye dönüşen ses, serinleten su serpintileri ve havayı kenara iten büyük su hacminin yarattığı hırpalayıcı rüzgarlar...Dilinizde ise heyecanın kekremsi tadı.

Tropikal yağmur ormanlarının içinde yer alan ve her iki taraftan da Ulusal Parka çevrilerek sıkı koruma altına alınan Iguazu, 300 civarında şelaleyi ve 2000'den fazla bitki türünü barındıran, içinde yaklaşık 550 çeşit hayvan türünün yaşadığı, 70.000 hektara yayılan bir gerçek doğa harikası. Guarani dilinde “büyük su” anlamına gelen İguazu, 1542'de İspanyollar tarafından keşfedilmiş, o zamana kadar burada bolgenin yerlileri Guaraniler yaşıyormuş. 1934'de milli park, 1984'de Unesco Dünya Mirası olarak kabul edilen İguazu, gerçekten de korunması gereken bir dunya mirasi, dogal bir hazine.

Guarani kültüründe İguazu'nun huzunlu bir aşk hikayesi sonucu oluştuğuna inanılıyor. Efsaneye göre Iguazu nehrinde Mboi adında dev bir yılan yaşarmış. Her yıl köylüler Mboi'ye törenle genç bir kız kurban ederler, bu töreni izlemeye bütün kabileler katılırmış. Yine böyle bir toren öncesi çevre kabilelerden genç bir delikanlı olan Taroba o yıl kurban olarak seçilen Naipi'ye aşık olmuş ve kurban edilmesini önlemek için onu kaçırmış. Bunu öğrenen Mboi çok öfkelenmiş ve genç aşıkları engellemek için nehrin altında kıvrılarak etraftaki kayaları çatırdatmış, kayaların kırılmasıyla Iguzau şelaleleri oluşmuş. Genç aşıkları cezalandırmak için de onları bir ağaca dönüştürmüş. Şimdi bu ağaçlar nehrin iki yakasında karşılıklı duruyorlar. Buna göre akan şelale suları Naipi'nin uzun saçlarını temsil eder. Mboi de Şeytanın Boğazı adı verilen en büyük şelalenin altında saklanmaktadır. Ancak gökkuşağı çıktığında bir köprü oluşturur ve bu sayede iki sevgili birbirine kavuşur. Gökkuşağının renkleri bize gercek aşkın güzelliğini gösteriyor.

İguazu Milli Parkı'nın Arjantin'de kalan bölümü, Puerto de Iguazu adli yerlesime 11 km uzaklıkta. Bu sehirden küçük kasabadan buyuk beldenin neredeyse tek geçim kaynağı, dunyanin her ulkesinden şelaleleri ziyarete gelen turistlerden elde edilen turizm geliri.

İlk gün şelalelerin daha etkileyici olduğu soylenen Arjantin kısmını gezmek üzere Brezilya’dan Arjantin’e geçiş yapıyoruz. Peru haricindeki bütün Guney Amerika ülkelerinde oldugu gibi Arjantin de Turk vatandaşlarına vize uygulamıyor. Zaten sinir geçişleri de son derece kolay. 10 dakika içinde sınırı geçip Arjantin’e ayak basıyoruz.

Parkın Arjantin kısmında, şelaleleri daha rahat dolaşmak uzere ekoloji treni adı verilen etrafı açık bir tren oluşturulmus, bu trene binip farkli istasyonlarda iniyor ve şelalelere elinizi uzatacak kadar yaklaşabiliyorsunuz. Havadaki aşırı nem bize bir yağmur ormanında olduğumuzu hemen hissettiriyor, devasa tropik ağaçlardan yansıyan yeşilin tonlarını, daha once hic duymadığımız tropik kuşların ve diger canlıların seslerini, rüzgardaki esintiyi ve muhteşem şelalelerin gürültüsünü duyarak ilerlemek bu kısa yolculuğu eşsiz kılmaya yetiyor.


Milli parkın içinde sadece sınırları belirlenmis parkurlarda gezilebiliyor, şelalelerin yakınına kadar inen daracık metal köprülerin üzerinden yaya olarak gidiliyor. Bu şelalelerin en görkemli olanı 80 metre yükseklikten aşağıya dökülen ''Garganta del Diablo'' (Şeytanın Boğazı). Garganta del Diablo'dan göğe doğru yükselen yoğun sis bulutu ve yaklaştıkça artan gürültüsü heyecanımızı daha da arttırıyor. Bu ürkütücü şelaleye sadece birkaç metre uzaklıktayız, inanilmaz bir gorsel şölen karsinda nutkumuz tutuluyor.

Niko, bir fotoğrafcı gözüyle gördüğü bu güzellik karşında neredeyse kendinden geçmiş, hiç durmadan deklanşörüne basıyor. Talat, her zamanki sevimliliğiyle bir o yana bir bu yana şelaleyi farklı açılardan görebilmek icin koşusturuyor. Bense, görmeden ölmeyeceğim dedigim bu muhteşemlik karşısında nefesim kesilmiş biçimde bu olağanüstü güzelliği içine çekiyorum.

Birkaç dakika icinde sırılsıklam ıslanıyoruz. Doğanın gücüne bu kadar yakından tanık olmanın zevki yanında bunun elbette hiçbir önemi yok.

Ormanın içinde rengarenk kelebeklerin, adını bile bilmediğimiz değişik hayvanların eşlik ettiği birkaç kilometrelik bir yürüyüşle farklı şelaleleri kiminde üstten kiminde döküldüğü yerin altindan izleyerek yururken aniden hava kararıyor, sert bir ruzgar çıkıyor, bardaktan boşanırcasına bir yağmur başlıyor ve inanilmayacak kadar kısa sürede oluyor bu. Böylece yağmur ormanları ve tropikal iklimle gerçek anlamda tanışmış oluyoruz. Biz yapmadık ama, burada şelalelerin altına kadar girerek heyecanlı ve ıslak bir deneyim saglayan bot turları da yapılabiliyor, yeterince ıslandığimızı düşünerek istemiyoruz.

İkinci günkü rotamız nehrin karşı kıyısındaki Brezilya toprakları. Parkın Brezilya'daki kısmı ülkenin Foz do Iguaçu şehrinin yakınlarında. Foz do Iguaçu, 30 yıl öncesine kadar küçük bir kasaba iken, günümüzde 300.000'i aşan nüfusuyla önemli bir turizm merkezi olmuş.

Şelalelerin neredeyse tamamı Arjantin tarafında bulunduğundan, nehrin Brezilya yakasından baktığınızda muhteşem bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Gokkusaginin bütün renklerine sahip bitki örtüsü içinden büyük bir hızla dökülen sayısız şelale ve onları çevreleyen uçsuz bucaksız bir yağmur ormanı. Bu hayranlık uyandıran görüntü karşısında heyecanlanmamak mümkün değil, burası doğanın insanlara sunduğu eşsiz bir armağan. Suyun akış şiddetinin doğurduğu buğu ve sis icinde, guneş ışınlarının doğurduğu sayısız gökkuşağı inanilmaz güzellikte.

Park kelebek ve kuş gözlemcileri için oldukca ideal bir alan. İguazu Şelaleleri 3 kilometreyi bulan uzunluğuyla dünyanın en büyüğü; söylenene göre Amerikan first lady’si Eleanor Roosevelt burayı gördüğünde dudaklarından ''zavallı Niagara'' sözleri dökülüvermiş.

Arjantin'deki küçük tren burada yerini üstü açık otobüslere, metal köprüler ise daha rahat yürüyüş imkanı sağlayan beton platformlara bırakmış. Bu alanda hediyelik eşya dükkanları, restoranlar, bisikletten trekkinge, kanodan, safariye kadar turlu aktiviteyi satin alabileceginiz tur şirketlerinin binalari ve hatta bir de otel bulunuyor, ama asıl sevindirici olan bu tesislerin her iki ülkede de parkın doğal yapısını bozmayacak şekilde kurulmuş olması. Her gün yüzlerce insanın ziyaret ettiği bu milli park, insanoğlunun hoyratlığına maruz kalmamış. Burayi gorup de doganin gucunu, azametini ve muhtesemligini hissetmemek imkansiz.

Zaten İguazu da -her iki tarafiyla- aşkın kendisi gibi; coşkulu, rengarenk ve heyecan dolu oldugunu hic sakinmadan soyleyip duruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder